8 Ağustos 2015 Cumartesi

Kaz Dağları-Hasan Boğuldu


Kaz Dağları(39°42'25.1"N 26°49'58.8"E)
Kaz Dağları Çanakkale ve Balıkesir'in arasında 60-70 km lik bir dağ silsilesidir . Kadim İda Dağı mitolojiyle ve efsanelerle doludur. Oksijen oranının yüksekliği ile dünyanın akciğerlerinden birisidir. Mutluyum tanışacağıma :)



Edremit'ten hemen sonra Zeytinli köyünden bir tabela bu ulu dağları işaret ediyor bize.







Zeytinli'den Mehmetalan köyünün içine dönerek konaklayacağımız  kampa gidiyoruz.Burada en güzel şey oksijene betonarme yapıların arkasından değil çadır içinden doymak herhalde.








Homeros'un İlyada'sında Kaz Dağlarının ismi 'Bin Pınarlı İda' olarak geçer. Gerçekten adım başı buz gibi bir pınara rastlıyoruz:) İçtikçe içesimiz geliyor.Yunan Mitolojisinde önemi büyüktür buranın zira Zeus'un doğduğu Girit'teki İda dağına atıfta bulunur.Efsaneye göre Hera, Afrodit ve Athena'nın katıldıkları, Troya Savaşı'na yol açan o meşhur güzellik yarışması burada yapılmış.






 Kaz Dağının pınarları.
 Akaleos Türkmen Kampa ulaşıyoruz. Zeytinlerin arasında (o zaman elektriği bile olmayan bir yerdi ) harika bir yer. Sahibi Öğretmen Ali Akbulut muhteşem biri ve inanılmaz misafirperver. Ali beye  0 537 418 35 68 – 0 538 227 87 64 numaradan ulaşabilirsiniz.
 Ayı deresinin bir kolu kampın dibinden akıyor. Yolculuğun yorgunluğuna birebir olur diye düşünüp attık kendimizi buzz gibi berrak sulara.Ne yol yorgunluğu kaldı ne bir şey.

Su o kadar mükemmel ki, yüzmemek imkansız.

 Soğukluğu yakıyor ve anında tekrar giriyorsun :) 







Acaba içsek mi diye düşünmedim değil.

 Çeşitli aktiviteler yapmak geldi içimden :)
Ali bey bu akar sudan o zaman 12V elektrik üretip tuvalet v.s. yerleri aydınlatıyordu.

 Köşklere kurulup kahve içme zamanıdır.Sevgi köşkünü tercih ettik :)
 Kampta kalabileceğiniz hazır çadırlar mevcut. İsterseniz Bungalovlar da var kalmak için. 2010 yılında 20 TL konaklama ücreti ödemiştik. Halen gayet ekonomik bir yer.
Bu arada yaklaşan sonbaharın habercisi rüzgardan sabaha karşı çadırımızın üst katı uçtu :)






Kampa akşam çökerken binbir hayvan sesi binbir çiçek kokusu bizi cezbediyordu.
Akşam etrafı gezmek istedik. Ali bey elimize bir sopa tutuşturdu, ayıyla karşılaşabilirmişiz :))) kaçamazmışız da en azında bir tane indirsek karmış :) ..Üç buçuk ata ata gezdik :D Bir yandan keşke görsek bir tane diyorduk,o ayrı...









Kişi başı 40 TL vererek kaz dağlarını keşfetmek için jandarma izniyle jip safariye gidiyoruz. Rehberimiz harika bilgiler veriyor.
Burada rehberli bir tura katılmanız zorunlu. Yani dağa sadece kokartlı, izinli bir rehber eşliğinde  çıkabilirsiniz.Bence isabet olmuş.O değerli atmosferin korunması şart.







Günübirlik gezmeye ve belli noktalarda sadece çadırlı kampa izin var. İyi yapmışlar bozulmasın milli parkımız.















Kazdağları'nda 32 tane endemik (Dünyada sadece Kaz dağında bulunan) bitki türü vardır. Bir kısmını görüp onları seveceğiz.











İlk kamp noktası.












Ali beyin eşinin bize hazırladığı bazlamaları bir çırpıda yuttuk.Su almadık yanımıza,dedim ya adım başı buz gibi bir pınar var zaten.












Karaca,ayı veya yaban domuzu görme umuduyla iyice bakıyoruz ama göremiyoruz :(











Muhteşem bir köknar ağacı. Kaz dağına endemik bir çam türüdür bu da.











Hızla yükseldiğimiz için sık molalar vere vere çıkıyoruz tepelere. Daha 1726 mt de Sarıkız Tepesine çıkacağız:)

En sonunda efsanevi Sarıkız tepesine ulaşıyoruz.Kaz dağlarının ismi şimdi anlam kazanıyor.











Efsaneye göre Sarıkız ve babası Kaz dağlarının eteklerinde yaşamaktadır.Babası hacca gittikten sonra, köyün delikanlıları, Sarıkıza talip olurlar. Sarıkız hiçbirine yüz vermez. Onlarda dedikodu yayarak Sarıkıza iftira ederler.Baba hacdan dönünce kimse yüzüne bakmaz, selamını almaz. Sarıkızı teslim ettiği komşusuna bunun sebebini sorduğunda, Sarıkızın kötü yola düştüğünü söyler. Baba günlerce düşünür. Köyde yaşayabilmesi için namusunu temizlemesi gerekmektedir. Fakat çok sevdiği kızını öldürmeye kıyamaz. Yanına aldığı birkaç kazla, kızını, Kaz dağının zirvesine götürüp oraya bırakır. Orada yabani hayvanlara yem olacağını düşünür frown ifade simgesi
 Aradan yıllar geçer. Bayramiç tarafından gelen yolcuların dağda yollarını kaybettiklerinde, darda kaldıklarında kendilerine sarı bir kızın yol gösterdiğini, yardım ettiğini söylerler.Baba, bunun Sarıkız olabileceğini düşünür. Dağın yolunu tutar, zirveye vardığında, duvarlarla çevrili kazların bulunduğu bir alanla karşılaşır.Babası namaz kılmak için abdest almak ister. Sarıkız, abdest alması için babasının eline su döker. Babası suyun tuzlu olduğunu söyler. Sarıkız aceleden yanlışlıkla denizden aldığını söyler ve testisini vadilere doğru uzatır. Yeni doldurduğu suyu babasının eline döker. Babası buz gibi tatlı suyu tadınca kızının erdiğini anlar.


O sırada siyah kara bir bulut gökyüzünü kaplar, Sarıkız kaybolur. Babası kızının erdiğine, sırrının açığa çıkması nedeniyle de kaybolduğuna kanaat getirir.Sarıkızın babası üzüntü ile tepelerde dolaşırken bugün Baba tepe denilen yerde ölür. Yöre halkı Sarıkıza ve babasına dağın yassı taşlarını üst üste koyarak mezar yaparlar...(Yörükler-Türkmenler) baharda gelip burada adak adarlar,şenlik yaparlarmış.Katılmak isterdik.Nice dilekler dilendi bu allı pullu yazmalarla kim bilir.
Efsaneye devam edelim.Kazlar bir gün Bayramiç ovasına inerek çiftçilerin mahsülüne zarar vermiş, köylüler bu durumu Sarıkıza söylemiş. Sarıkız eteğine doldurduğu taşları saçarak, bir avlu oluşturmuş, kazlar da artık aşağılara inmemiş. Kaz avlusu diye anılan bu alanın duvar kalıntıları günümüzde bile gözükmektedir......(Biz de dileklerimiz için 2 taş ödünç aldık.gerçekleşince yerine koyacağız:))))))






Hasan Boğuldu(39°38'29.3"N 26°55'15.8"E)


  Sarıkız'ı arkamızda bırakıp başka bir efsaneye gidiyoruz. Bu da çok acıklı :(( . Sabahattin Ali'nin kalemine sağlık.Bu acıklı aşk hikayesini hem okudum hem filmini izledim.1990 Orhan Aksoy'un yönettiği filmin başrol oyuncuları Hülya Avşar ve Yalçın Dümer'di.








Hikayeyi okuyanlar ya da filmi izleyenler hatırlayacaktır burayı: Sutüven, yani su kayadan kayaya uçuyor zıplıyor, bizim ağızda tüvüyor:))
 HASAN BOĞULDU HİKAYESİ
Ünlü Türk öykü ustası Sabahattin Ali (1907-1948) annesi tarafından Edremit'lidir. Yörede anlatılan bu trajik öyküyü dinlemiş ve ona edebi bir form kazandırarak öyküyü ölümsüzleştirmiştir.

Bugün olduğu gibi 1800'lü yılların sonlarında da Edremit pazarı Çarşamba günleri kurulurdu. Yörenin tüm köylüleri Çarşamba günleri Edremit'e gelir malını satar, ihtiyacını alırdı. Kazdağı'nın 1500 m yüksekliğinde, Sarıkız zirvesinin eteğinde kıl çadırlarından kurulu yüksek obanın güzel kızı Emine de böyle bir Çarşamba günü Edremit pazarına iner ve Zeytinli Köyü'nün yakışıklı delikanlısı ile göz göze gelir.
Sevdalanan iki genç her Çarşamba günü buluşurlar. Emine beş saatlik yoldan getirdiği sütü, peyniri, balı Hasan'a verir, bahçıvan olan Hasan'dan ihtiyacı olan sebzeyi alırdı. Pazar dönüşü birlikte zeytinli Köyü'ne kadar yürürler, Emine oradan ayrılır ve daha dört saat sürecek olan zahmetli dağ yolundan obasına dönerdi.

 Gençler evlenmeye karar verirler. Hasan'ın iç güveysi olarak obaya gitmesi söz konusudur. Onu babasız büyüten annesi oğlunun mutluluğu uğruna yalnız kalmaya razıdır. Emine'nin ailesi ise bu evliliğe karşı çıkar. Oba yörük obasıdır, Emine de yörük kızı. Aile, Hasan'ın zor doğa şartlarına dayanıp dayanamayacağını sınamaya karar verir. Sınav başarılı olursa Emine'yi istemiş olan obanın gençleri de yiğitlik gösteren Hasan'ı kabulleneceklerdir.
Hasan annesi ile helalleşir, anlaşma gereği 40 okka (yaklaşık 60 kilo) tuz dolu çuvalı sırtlanır ve Emine ile obaya doğru yola çıkarlar. Önlerinde dört saatlik zorlu bir dağ yolu vardır. Bir saat sonra Beyoba Köyü'ne varırlar. Tuz Hasan'ın sırtını yakmaya başlar.İkinci saatte şimdiki Sutüven Şelalesine ulaşmışlardır. Yol dere içinde kaybolmuş, taştan taşa atlamak Hasan'ı yormuş, dizleri titremeye başlamıştır. Gökbüvet'e geldiklerinde Hasan'ın gücü biter ve yere düşer. Emine çaresizlik içinde Hasan'ı yüreklendirmeye çalışır, ancak hasan ayağa kalkamaz. Emine'ye yalvarır, başka yerlere kaçmayı teklif eder. 
Emine ise katıdır, ailesine ve obasına söz vermiştir.Hasan'ın yakarışlarına yanıt vermez ve çuvalı sırtlayarak obanın yolunu tutar.Hasan ise ardından "beni bırakma,senin köyüne gelemiyorum, köyüme de dönemem" diye acı acı haykırır.Emine derenin uğultusuna karşın Hasan'ın umutsuz çığlıklarını hep duyar. Obaya vardığında çok pişman olur ve geri dönmek ister.Ancak ailesi gece vakti onu ormana bırakmaz.
Sabahın ilk ışıkları ile Emine, doğru Gökbüvet'e koşar ama Hasan yoktur. Annesine gider, Erdemit'e koşar ancak kimse Hasan'ı görmemiştir. Bir daha obasına geri dönmeyen Emine kulaklarında Hasan'ın onu çağıran sesiyle dere boyunca mecnun gibi dolaşır durur. Günler sonra Hasan'a hediye ettiği çevreyi Gökbüvet'in çılgın suları içinde fark eder. "Yanına geliyorum Hasan" diyerek be çevre ile kendini ulu çınara asar. O gün bugün Gökbüvet'in adı Hasanboğuldu, dallarını büvetin suları içine sallandıran çınarın adı Emine Çınarı olur. (Alıntıdır.)


Şu an piknik alanı olarak kullanılıyor.













 Bu tabelaya koptuk 
grin ifade simgesi Hey gidi goca yörükler:))

Dağlardan sahile inince Akçay'da Sarıkız heykelini de görebilirsiniz.
Kaz dağları 2010.





































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder